Eylül 2003

-
Aa
+
a
a
a

"Beynin cep telefonlarından yayılan mikrodalgalara gönüllü olarak maruz bırakılması, insan biyolojisi üzerine yapılmış en büyük deneydir... Kablosuz teknoloji yaygınlaştıkça insanlar bir mikrodalga okyanusu içinde boğulabilir." 

Profesör Leif Salford, 15 yıllık bir araştırmanın sonucunda cep telefonlarının ve yeni "wireless" teknolojisinin, bütün genç kuşağı erken bunama riskiyle karşı karşıya bıraktığını ortaya koyan ekibin lideri.

Ayva sarı, nar kırmızı; Eylül’de sevinçli haberler de almadık değil: Süreyya Ayhan, 9. Dünya Atletizm Şampiyonası 1500 m. finalinde, Rus atlet Tatyana Tomaşova’nın ardından ikinci olmuş, Türkiye’ye bir ikincilik de 23. Avrupa Bayanlar Voleybol Şampiyonası’ndan gelmişti.

Öte yandan, ‘Düşünceye Özgürlük 2000’ adlı kitapçığa ‘yayıncı’ sıfatıyla imza atan 15 kişinin, yasalarda yapılan değişiklikler uyarınca beraatlerine karar verilmişti. Nijerya’da, zina suçu işlediği iddiasıyla yargılanan ve taşlanarak idam edilmesi ihtimali bulunan Emine Lavâl’in, temyiz davasını kazanarak serbest bırakılmasına da sevindik, Eylül ayında.

Sonra, daha ziyade, sıkıntılı günler yaşadık. PKK-KADEK örgütünün sözcüsü, tek yanlı ilan ettikleri ateşkese 1 Eylül’den itibaren son verdiklerini açıkladı. Başbakan Erdoğan, TMSF’ye devredilen bankalarda 56 milyar dolar kayıp olduğunu söyledi. Emniyet Genel Müdürlüğü İnterpol Daire Başkanlığı, İmar Bankası soruşturması kapsamında aranan Kemal Uzan ile Yavuz Uzan hakkında Kırmızı Bülten çıkardı.

O günlerde, Meksika’nın Kankun kentinde toplanan Dünya Ticaret Örgütü Zirvesi de başarısızlıkla sonuçlandı. Azgelişmiş ülkeler, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa Birliği ülkelerinin, çiftçilerine ödediği yüklü teşvikleri kaldırmasını istiyorlardı. Olmadı. Bunun yerine, alternatif küreselleşme yanlısı binlerce eylemcinin gösterilerine sahne oldu Kankun. Güney Koreli çiftçi Bay Lee’nin, Kankun’u çepeçevre saran tel duvarın üstüne çıkıp yaşama hakkını elinden alan bu küreselleşmeye karşı bir İsviçre çakısı ile kendi hayatına oracıkta son vermesi, zirvenin en dramatik bireysel olayı idi. Eylül’de küresel iklim değişikliği konusunda geniş çaplı bir uluslararası konferans da Moskova’da başladı. Ve başarısızlıkla sonuçlandı. Rusya Federasyonu Başkanı Putin, küresel ısınma konusunda ikircikli kaldıklarını, birkaç derecelik sıcaklık artışının “kürk paltoları atmak” açısından hani epey yararı da olacağını söylemedi değil, yarı şaka yollu. Aralık ayında da, BM iklim değişimi konferansı Milano’da yapılacak ve o konferans sırasında Rusya, mevcut koşullar altında Kyoto Anlaşması’nı yürütemeyeceğini açıklayacaktı. Eriyip duran, başka bir dünyanın buzullarıydı sanki.

Ortadoğu’dan, düzenli olarak, intihar saldırısı haberleri geliyordu. Tel Aviv ve Kudüs’teki saldırılarda en az 15 kişi ölmüş, 70 kişi yaralanmış ve iki saldırıyı da Filistinli radikal örgüt Hamas üstlenmişti.

İsrail ordusunun Hamas’ın ruhani lideri Şeyh Ahmed Yasin’e düzenlediği saldırının ardından binlerce Hamas taraftarı Gazze sokaklarında intikam yeminleri etmişti. İsrail, “teröre karşı somut önlemler” almadığı takdirde Filistin ile diplomatik ilişkilerini donduracağını bildiriyordu.Filistin Meclis Başkanı Ahmed Korey’in, Yaser Arafat’ın başbakanlık önerisini kabul ettiği günlerde, İsrail güvenlik kabinesi, Arafat’ın sürgüne gönderilmesi yönünde, ilke kararı aldı. Bunun üzerine, yaklaşık 7 bin kişi, Arafat’ın Ramallah’taki karargâhının önünde destek gösterisi yaptı. Sürgün bir yana, İsrail başbakan yardımcısı Ehud Olmert’e bakılırsa, Arafat’ı öldürme seçeneği önlerinde duruyordu ve bütün mesele, pratik anlamda bunun nasıl yapılabileceğinden ibaretti. Bunlar böyle konuşulurken ABD, Arafat’a destek veren Birleşmiş Milletler karar tasarısını veto etti. Amerikan Büyükelçisi John Negroponte, Filistinli militan grupları kınamadığı gerekçesiyle tasarının dengeleri gözetmediğini belirtti.

Amerika, böyle, açıksözlüydü; biz tartışaduralım, Eylül ayında Irak için Türkiye’den 11 bin asker istediğini açıkladı. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Irak’ta direnişin, beklentilerin çok üstünde olduğunu söylüyordu. Irak Geçici Yönetimi Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari ise Türkiye’nin asker göndermesine karşıydı. Almanya, o günlerde, denetim Birleşmiş Milletler’e bırakılmadan asker göndermeyeceğini duyurmuştu.

Türkiye’de, asker gönderme tartışması ısınırken ABD’nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman, Türkiye’ye verilecek 8.5 milyar dolarlık kredinin herhangi bir şarta bağlı olmadığını söyledi. Ancak Edelman, Amerikan yönetiminin Türkiye’yi belli konularda yanında görmek istediğini de eklemişti. Karar zordu; Dışişleri Bakanı Gül, bu konuda Birleşmiş Milletler kararını şart görmediklerini belirtiyor, Genelkurmay’dan gelen açıklamarda Kuzey Irak’taki koordinasyondan söz ediliyor. Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, geniş kapsamlı bir yetkinin işleri kolaylaştıracağını söylüyordu.

Bu arada, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, Türkiye ile ABD arasında 8.5 milyar dolarlık kredi anlaşmasının imzalandığını duyurdu. Cumhuriyet gazetesi, Amerikan tarafı, anlaşmaya “Kuzey Irak’a Türk askerinin girmeyeceği” ifadesini koydurdu, diye yazıyordu.

Bush’un Irak’ta zafer ilan etmesinin üzerinden 4 ay geçmesine rağmen ortada kitle imha silahı yoktu. Bu arada, Amerikan yönetimi, 3 yıl önce imha etmesi gereken kimyasal silahları, hâlâ tam olarak imha edemediğini açıkladı. Pentagon, silahların şimdiye kadar ancak yüzde 23’ünü ortadan kaldırabildiklerini söylüyordu.

Yapılan anketler, Avrupalılar’ın, ABD’nin giderek artan küresel liderliğinden rahatsız olduklarını gösteriyordu. Hatta, liderlikten rahatsızlık bir yana, dünya insanlarının ABD’den bir umacı gibi korktuklarını da net bir şekilde ortaya koyuyordu. Anket sonuçlarının açıklandığı günlerde Bush, zafere ulaşmak için fedakârlık yapılması gerektiğini belirtiyor, düşmanı bozguna uğratmanın zaman alacağını ve kurban vermenin kaçınılmaz olduğunu anlatıyordu.

O günlerde, Eski Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanı ve “Belgrad fatihi” emekli Orgeneral Wesley Clark, Demokrat Parti’den başkan adayı olduğunu açıkladı. Clark, Bush yönetimin Irak politikasını hiç beğenmiyordu. BM Genel Kurulu’nun yeni dönem açılışında da Irak hakkında görüş ayrılıkları vardı. Başkan Bush, Irak ve Afganistan savaşlarını savunarak dünyaya Irak’a yardım çağrısı yaparken Genel Sekreter Kofi Annan da kurumun, terörizm gibi tehlikelere karşı farklı çareler araması gerektiğini söylüyordu.

Eylül ayında, Tony Blair’i düşündüren bir gelişme yaşandı. Liberal demokratlar, milletvekili ara seçimlerinde, Londra’nın kuzeyinde, İşçi Partisi’nin en güvendiği bölgede galebe çalmışlardı. Bu arada, Avrupa’nın müreffeh ülkelerinden İsveç’te, AB ortak para birimi Avro’ya geçiş oylaması yapılmış ve yüzde 56’lık bir oranla ‘hayır’ denmişti. Haberlere bakılırsa, İsveç halkı toplumsal refah politikalarının AB’den ziyade kendi ülkelerinde gözetildiğini, AB’nin daha sermaye odaklı bir kuruluş olduğunu düşünüyordu.

14 senedir Jüpiter’i ve uydularını araştırarak dünyaya bilgi gönderen Galileo uzay aracı, gezegene intihar dalışı yaparak misyonunu tamamlarken Microsoft’tan, internetteki sohbet odalarını kapatacağı haberi geldi. Çocukları hedef alan istismarcıların bu odalarda faaliyet gösterdiği endişesini taşıyordu Microsoft. Eylül boyunca, İzmir’de, doğumu sırasında Kızılay’ın verdiği kan yüzünden HIV virüsü taşıyan 7 yaşındaki çocuk hakkındaysa başka türlü bir endişe sergilendi. Veliler, kendi çocuklarıyla bu çocuğun aynı sınıfta okumasına kesinlikle taraftar değildiler. İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü’nün “arkadaşlarıyla okuyacak” kararına, hatta sınıfta öğrenciye bir hemşire ile bir rehber öğretmenin eşlik edecek olmalarına rağmen velileri teskin ve ikna etmek mümkün olmadı. Halbuki, HIV virüsü, sınıf arkadaşlığı yoluyla bulaşmıyordu. Ailelerin büyük bir bölümü de daha sonra buna inandı ve 39 aileden 25’i çocuklarını okula göndermeye ikna oldu.

Ay sonunda, Yargıtay, DEHAP hakkındaki ‘resmi belgede sahtecilik yapıldığı’ kararını onaylamış ve 3 Kasım seçimlerinin tekrarlanıp tekrarlanmayacağı tartışması başlamıştı.